8 Eki 2010

"yol" adlı bölümden

------------------------------------------
".....Şafak sökmek üzere..yoldayım...arabanın içinde sessiz sedasız insansız bir yolculuktayım. Az önce bir orman kasabasını geçtim, yeşilin buğulu nemli kokusu, denizin çok uzakta olmayan uğultusu, şafak can çekişirken tepenin ardında demir çubuklar gibi yüzüme yuruyor yalnızlık. Oysa tek düşünebildiğim yüzün, onun kadar yalnızlaştırıp çaresiz hissettirmedi hiçbir şey..canımı yakmadı.. sana denizi, ayı, bu nemli uğultuyu ben fısıldamıştım ya.. yüzünü düşündükçe çaresizliğim beliriyor yanımda. Şafak sökmek üzere; az önce tek tük ışıkları yanan, varla yok arası bir kasabanın önünden geçtim, kasabanın sokak lambaları karanlığın içinde inci gibi duruyor, gecenin ardında yolları bembeyaz parlıyor..oysa öyle midir yoksulluk ve sefaletin o keskin kokusu..sahil kenti yaklaştıkça benim canım daha çok yanıyor..senden uzaklaşmamın kaçıncı kilometresi bu ?Bulutlar dağların üzerinde gri mürekkepler gibi dağılıyor. Artık ağaçlar siyah benekler gibi belirgin, toprağın üzerinde uzanıyor.Şafak sökmek üzereyken yol şeritleri birbirinin ardına atılmış düğümler gibi çözülküyor. Çok geçmeden yoğun bir sis kaplıyor etrafımı, gözgözü görmüyor. Oysa kış da değil..Denizden kalkan o nemli iyot kokusu dağların üzerinde yuvalanmış, tepelerin başını tutuyor. Yüksekte olmalıyım.Oysa şehrin kokusunu alabiliyorum. Senin kokunu hatırlamıyorum. Ne çok oldu, yüzyıllar geçti sanki üzerinden, kahverengi toprağın rengi, gözlerinin rengiyle aynı. Toprak önümde sonsuz bir kahverengiliğin içinde uzanıyor. Gözlerinse güneş vuran bal kavanozlarının renginde aklımdan çıkmıyor. Canını yakanlara inat, bu denizin yanında benim yanımda olmalıydın. Uzun bir yolda sislerin içinde kaybolmuşken, çevremde tek bir iz, tek bir insan, tek bir ışık yokken yanımda olmalıydın. Oysa sessizliğin benimle şimdi. Tüy gibi bulutlara dokunup geçerken bir kez daha acıyla farkediyorum şimdi, aslında seni ne çok sevdiğimi..."