21 Mar 2011

KAYIP ŞEHİRLERE YAZILAR

Bir şehir yıkıldı bugün içimde…
İnsanlarıyla, binalarıyla, anılarıyla… Yakıldı büyük ağıtlar, parçalanan insanlarıyla. Acının, yoksulluğun hiç terk etmediği doğu coğrafyasında düşen şehirler gibi..Merhametsiz tiranların köşe başlarını tuttuğu, doğan güneş misali medeniyetin  yükseldiği şehirler gibi…
Bir şehir düştü bugün.

Zafer kazandığını iddia eden, kendi halkını da kazandığını sandığı o zaferin içinde heba eden diktatörler misali..
Bu hafta nevruz.. Yeni gelen baharın habercisi aynı zamanda..kendi yarasını kanatan, kanlı bir bahar mı gelen..
Kim dost kim düşman?
Kim gerçek, kim yalan?
Hepsinin cevabı bulunmuştur artık..

Tırnak içinde büyük harfli “İNSAN” olmak gerek bu hayatta..Unvanlar, sıfatlar, verilen payeler geri alındığında,“İNSAN” ın  insanlığından bir şey kaybolmaz ise; her sıfatta her küçük harfli “insan”ı “İNSAN” yapmaz.
Yaptığın hataları yüzüne vurup, bağırandan kokma derler ya…
Sabrımın sonuna gelmiş olsam da bazen, cam kırıkları gibi ağzıma doluşsa da bütün kelimeler ben bağıramam..önce tartarım değer mi diye..karşımdaki öfkemi hak eder mi ,“İNSAN” mı diye..İnsanların aralarında konuşmaya çekindiklerini, gün gelir başkaları onların yerine konuşur.

Zordur insanın mert duruşlar sergilemesi bazen…
Bunun yanında devrik diktatörler misali, öfke saçmakta aczinizin başka bir kanıtıdır.
Çünkü tiranlık kurup öfke tohumları saçarsanız dört bir yana, yanınıza kimseyi yanaştırmazsanız, sizi sevenlere kapınızı kapatırsanız, gün gelir o yanlış hesap döner bir yerlerden.

Çok popüler bir dizideki malum replik gibi bir gün“koltuk sallanır” , işte o gün küstürdüklerinizin,  gün gelip de sizi tutabilecek insanlar olabileceği ihtimalini unutmayın.
İyi gün dostları çok olur çevrede, bu tür zamanlarda insan sormalı kendine… Güvenerek arkamı döneceğim kaç kişi var etrafımda…yada güvenini yitirdiğim.. bu önemli bir sorudur.

Yani diyeceğim o dur ki; doğu coğrafyasında yaşananlar gibi, o acımasız tiranlar gibi öfke eken, gün gelir yine öfke biçer…
İyi dileklerle kapınıza gelenler döndürmemeniz için bir vesile olur bu yazı. Dileriz bu sancılı süreç bir son bulur.
İyi dilekler ve temennilerle herkes için aydınlık bir yol olur.

KAR MASALI

Bir kar masalıdır tanrının yazdığı yeryüzüne.. Bağışlayıcı ve affedici sessiz bir sükun ile yağar insanın yüreğine.. Bakın neye benziyor “ateş” ile anlaşmaları. Kar düşüncelidir, ateş sabırsız. Kar adaletlidir, ateş tutkulu..Kar yolları kapar, ateş ise o ...yolları yakar.. Kar hesap eder, ateş yaşar. Kar güneşe boyun eğmez, güneş  karı umursamaz..Her biri ayrı hükümranlıklarda yaşar. Yan yana dursalar da, hayat hikâyeleri hiç kesişmez, birbirlerini gördüklerinde sessizce yürüyüp geçerler birbirlerine bakmadan. Birbirlerine ne kadar yaklaşırlarsa o kadar yok olacaklarını bililer çünkü.Kar güneşe boyun eğmeyecek, güneş ise karın yoluna çıkmayacak. Böyle sürüp gidecek döngü, kendi adaletiyle..Birlikte var olamamanın sancısını çekecekler sonsuza kadar. Bir mevsimlik hayatları yarı yolda bırakan kar, beyaz bir örtü misali sardı dört bir yanı.. Dürüst yalansız, bembeyaz bir cesaretle, olduğu gibi yağıyor üzerimize. Kar kadar olamadık değil mi, oysa güneş gibi hiç değiliz.. Affetmek bu kadar zor olmasa gerek, yeryüzünün günahlarını.. Çünkü kar hepimizin günahlarını örten, gökten her yere eşit inen bir adaletle yağıyor ve bununla beraber pişmanlıklarını, yarımlıklarını insanın suratına vuruyor. geceyi bir anda büyülü bir masala çeviriyor. Kar tozu, peri tozları gibi ayın aydınlığıyla simlere boyuyor toprağı. Kar tanelerinin bitmek bilmez çılgın dönüşleri, ağaçların yapraklarıyla sevişiyor. Geceyi aydınlatan simli sokaklarda, onu lekeleyen,ne bir insan sesi, ne bir mahluk izi..Yalızlığından vuruyor, yalnızlığıyla vuruyor.. Ne güneş, ne hanımeline karışmış yasemin çiçeğinin kokusu, ne uzanıp giden bir sahil ne de sıcağın insanın kanını deliye çeviren sabırsız tutkuları. Sessiz bir dervişin, kaderini kabullenişi  gibi yağıyor kar üzerimize..Kendi masalını yazıyor, kendi hayat hikayelerimizde. Aslında tanrının yazdığı bir masaldır kar, yeryüzündekilere. ö.z. 10'Aralık/Ank

19 Mar 2011

"Ama insandı o.
Ümitlerini, sevdalarını ve en önemlisi mutluluğunu tek bir insan bağlamayacak kadar ‘akıllı’ olmalıydı.
Yaşanmamışlığın acısı umurunda olmamalıydı. İnsanlara ve onların gerekli gereksiz tüm nidalarına ayak uydurmalıydı.
Mabetlerde ilelebet tutsak kalınmalıydı, dışarıdaki eflatun çiçeklereyse uzaktan bakılmalıydı.
Güzel olan haklı olan her şey;
Güzelliğine ve haklılığına rağmen,
Ne olduğu bellisiz bir vurgunun ortasında bırakıldı.
Ve ‘yaşa’ denildi. Güzellik için haklılık için, aşk için belki.
Velhasıl kural bozulmadı.
Biz bozulacağını ümit ettik.
Önemli olan ne gitmenin ne kalmanın verdiği zorluktu. Önemli olan bir aşk vardı, bir o kaldı geriye.."