8 Eki 2010

VEBALİ EYLÜLDE

Sen yine sükûtunu giy.

Bir eylül akşamı yerlerde yaprak cenazeleri, ılık yağan bir yağmur ve sonsuz bir sukut. Beni içine almadan bu eylül, bütün kuytularımı gömdüm senin şehrine. Yazdığım her kelime bir akşam üzeri şarkısı sana uyu diye. Batık bir eylül gemisi gibi vurdum şehrin en aksi yerine. Kıyılarında dolaştığım bu eylül, diğerlerine hiç benzemiyor oysa. Tüm iyi niyetiyle, akşamın son ışıklarıyla insanları sarıp sarmalayan bu ılık yağmur, kopacak fırtınanın habercisi gibi geliyor, kimsenin bilmediği bir dilde...Ilık bir yağmur yağıyor ve ılık bir kan sızıyor gecenin bir yerinden. İnsanların yüzlerinden, yüzsüzlüklerinden kirleniyorsun sen de ben de..Ne ironidir insanlara dünyanın haberini taşımış insan "haber" siz kalıyor, kendinden, geleceklerden, onlardan, bizerden, sizlerden,senden..
Gece taşıyor aynı şehri aynı sabaha, oysa ben bir körebe gibi hem seni hem kendimi arıyorum eylül ışıklarının altında. Tek bir kelimenin altına sığınmış bir şiir gibi olamamnın, tek olamanın, siz değil sen olamamamın Eylülü bu bahar.Eylülsüz bir sonbahar neyse, insansız kalmış bir şehir de o..

Sen yine sükûtunu giy.

Ben gece yarısı ışıklarının arasından, aralanmış bir perde gibi geçerken zaman, sonbaharın rüzgarlı eteklerini savuşturan telaşını her mevsim yerlere dökülen yaprak cenazelerini gördüm. Daha ilk günden hem de eylülden geçtim bugün. Eylül kalır mı dersin benle?Bir de dokunup da durdurabilsem nabzımda attığın yeri..
Eylül, ılık yağmurlarını dökerken tenime, ağustos sıcağından mayıs sıkıntısına, bir şizofren yasını geride bırakmışken, bir büyük şairin dizeleri takılıyor dudağıma : "Sonbahar sarsıntılarla gelir, dipten ve derinden; dağılır sis yelkenlileri ederli eylül gemilerinden"
O kederli Eylül gemileri, her sonbahar hayaleterini gezdirirken üzerimde ve işte fark ettim ben de..Söylenmemiş tek bir kelimem bile kalmadı geride. Vebali Eylül'de.